Haberler

DHA YURT ÖZEL GÜNDEMİ

Bebeğini düşürmesi için darp edilen kadın çocuğuna kendi soyadını verdiSAKARYA'da, ayrıldığı erkek arkadaşından hamile kalan Fatma Avcı (31), baskılara rağmen bebeği aldırmayınca sevgilisi tarafından darp ettirildi.

Bebeğini düşürmesi için darp edilen kadın çocuğuna kendi soyadını verdi

SAKARYA'da, ayrıldığı erkek arkadaşından hamile kalan Fatma Avcı (31), baskılara rağmen bebeği aldırmayınca sevgilisi tarafından darp ettirildi. Fatma Avcı, aldığı darbelere rağmen dünyaya getirdiği bebeğine kendi soy adı ile birlikte 'Uzay Asaf' ismini verdi.

Adapazarı'nda 27 Kasım 2019 günü meydana gelen olayda, Fatma Avcı kapkaççı zannettiği bir kişinin saldırısına uğradı. Saldırgan çantasını almasına rağmen Fatma Avcı'yı dövdü. Olay yerinden kaçan kişi içerisinden hiçbir şey almadığı çantayı çöpe attı. Bu durumdan şüphelenen polis, dövülen kadın ile ilgili görgü tanıklarının ifadelerine başvurdu. Soruşturmada saldırının kapkaç amaçlı olmadığı belirlendi.

Güvenlik kamerası kayıtlarını inceleyen polis, Fatma Avcı'nın eski sevgili Tamer Oktay K. ile aynı fabrikada çalışan arkadaşı Ümit Ö.'yü gözaltına aldı. Tamer Oktay K. ifadesinde, mesai arkadaşı Ümit Ö.'den, 35 bin lira karşılığında Fatma Avcı'ya gasp izlenimi vererek saldırmasını, böylelikle eski sevgilinin bebeğini kaybetmesini istediğini anlattı. Tamer Oktay K. ile Ümit Ö. tutuklanarak cezaevine gönderildi.

Fatma Avcı geçen ay kontrol için doktora gittiğinde çocuğunun gelişiminin durduğunu öğrendi. Doktorlar tarafından yapılan kontroller sonrası sezaryenle gerçekleştirilen erken doğum sonrası dünyaya gelen ve Uzay Asaf Avcı adı verilen erkek bebek, 20 gün kuvözde kaldıktan sonra taburcu edildi. Yaşadıklarını anlatan anne Fatma Avcı, "Çok üzücü bir olay yaşadım, gerçekten kimsenin başına böyle bir olay gelsin istemem. Bu üzücü olaydan sonra tabi ki çok zor günler geçirdim. Çok üzüldüm, çok ağladım. Bunun yanında da çevremdeki insanlar da çok destek oldu." diye konuştu.

Fatma Avcı bebeğine 'Uzay Asaf' adını verdiğini belirterek, "Çocuğum bir gece rüyama girdi ve 'Anne benim adımı Uzay koy' dedi. Bende hemen araştırdım, böyle bir isim konulabilir mi diye ve bu ismi bebeğime verdim. Özel olmasını istedim, zaten kendisi tam bir mucize bebek. 1 kilo 400 gram olarak dünyaya geldi, son 1 ay içerisinde gelişimi tamamen durmuştu. Rutin kontrollerimde fark ettiler. Hemen sezaryenle doğum oldu ve 20 güne yakın kuvözde kaldı. Sıkıntılı günlerdi bunlar, yaşaması gerçekten tamamen mucizeydi, ancak şu an için bir sağlık sıkıntısı yok." dedi.

BABASININ SOYADINI TAŞIMASINI İSTEMEDİ

Eski sevgilisi Tamer Oktay K. ve saldırgan Ümit Ö.'nün tutuklu olarak yargılanacağı davanın ilk duruşmasının 19 Mart'ta gerçekleşeceğini söyleyen Fatma Avcı, şöyle konuştu:

"İlk mahkememiz 19 Mart'ta gerçekleşecek ve Aile, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı da müşteki oldu mahkememize. Yaşayıp göreceğiz, bakalım hakim ne kadar verecek. Babalık davasını şu anda açmadım, çünkü çocuğuma kendi soyadımı verdim. Çocuğunu istemeyen bir babanın soyadını taşımasını istemedim. Kesinlikle öyle biri bu çocuğu hak etmiyor. Çalışmam gerekiyor, tek başıma bir çocuk büyüteceğim ve bu süreçte tamamen tek başıma olacağıma inanıyorum. İşime döneceğim ve çocuğumla sağlıklı, mutlu bir hayat yaşamak istiyorum. Tek isteğim bu. Büyüdüğünde bilim adamı olmasını istiyorum."

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

----------------------------------

Fatma Avcı ile röp.

Fatma Avcı'nın bebeğiyle ilgilenmesi

Güven Hasbaş röp.

Haber-Kamera:  Güven HASBAŞ-Ramiz Kaan OKTAR/SERDİVAN (Sakarya),

====================================

Çay üretilen Rize, en çok çay ithal edilen il çıktı

TÜRKİYE'de çay üretiminin büyük çoğunluğunun yapıldığı Rize, geçen yıl 17 bin 260 ton kuru çay ithalatı ile en çok çay ithal eden il oldu. 47 milyon doların yurt dışına gittiği kuru çay ithalatı rakamlarının yüksek olması çay üreticilerini endişelendirdi. Rize Ticaret ve Sanayi Odası (RTSO) Başkanı Şaban Aziz Karamehmetoğlu, "Rize olarak çay ihraç etmenin peşine düşmüşken, dışarıdan çay ithal ediyor olmamız pek hoş bir durum değil" dedi.

Dünya çay üretiminde 2.270 milyon ton ile Çin birinci, 1.210 milyon ton ile Hindistan ikinci, 475 bin ton ile Kenya üçüncü, 329 bin ton ile Sri Lanka dördüncü, 260 bin ton ile beşinci sırada yer alan Türkiye'de, Doğu Karadeniz Bölgesi'nde Rize, Trabzon, Giresun ve Artvin illerinde çay üretimi yapılıyor. Bölgede çay üretiminin yüzde 65'lik kısmının yapıldığı Rize  geçen yıl 17 bin 260 ton kuru çay ithalatı ile en çok çay ithal eden il sıralamasında ilk sırada yer aldı. 47 milyon doların yurt dışına gittiği kuru çay ithalatı rakamlarının yüksek olması çay üreticilerini endişelendirdi.

'BİZİM ÇAYIMIZ BİZE YETER'

Çay üreticisi Nuriye Terzi "Bizim çayımız bize yeter, neden ithal çay geliyor. Çok özel, organik çayımız var, bu çay bize fazla fazla yeter. Bizim bin bir emekle ürettiğimiz, topladığımız çayımızı niye içirmiyorlar da dışarıdan çay getiriyorlarö diye sordu. Mehmet Çelik ise"Biz dışarıdan çay gelmesini istemiyoruz. Biz kendi çayımızı tanıtmaya, ihraç etmeye çalışırken, çay üretilen bu topraklarda çay ithalatı yapılmasını anlayamıyoruzö ifadelerini kullandı.

KARAMEHMETOĞLU: PEK HOŞ BİR DURUM DEĞİL

Rize Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Şaban Aziz Karamehmetoğlu da çayın Rize'nin ana ithalat girdi kalemleri arasında yer aldığını belirterek tüccar ve sanayici olarak çayın başkentinde bu duruma biraz daha dikkat etmeleri gerektiğini söyledi. Karamehmetoğlu "Bu rakamlar Rize'deki Çay İhtisas Gümrüğü'nden bize verilen verilerdir.  Bu gelen çaylar Türkiye'nin her tarafına gidiyor. Maalesef ki bu çay ithalat trendi gittikçe artıyor. Rize olarak en önemli girdi kaynağımız çay olduğu için bu duruma daha hassas davranmamız gerekiyor. İthal edilen çaylar poşet çay ve kahvehanelerde harmanlanarak kullanılan karışım çaylar. Bu ithalatın önüne geçebilmek için mutlaka o kalitede çayları bizimde üretimiz gerekiyor. Rize olarak çay ihraç etmenin peşine düşmüşken, dışarıdan çay ithal ediyor olmamız pek hoş bir durum değil. Bu çay ithalatları sadece Rize'den değil ülkenin dört bir yanından gerçekleştiriliyor. Çay İhtisas Gümrüğü Rize'de olduğu için bu çaylar buraya gelmek zorunda. Bu ithalatlar resmi yollardan yapılan ithalatlar. İthalatçı gereken vergileri yatırıyor ve ürünü alıyor, bu aşamadan sonra 'sen niye çay ithal ediyorsun 'diye soramıyoruz. Burada asıl olan şey kendi çayımızın kıymetini bilip bizim çayımızı pazarlamanın tekniklerini arttırabilmektir" dedi.

'BİNDİĞİMİZ DALI KESİYORUZ'

Kuru çay ithalat rakamlarının arttığına dikkat çeken Karamehmetoğlu, "Son dönemlerde bakanlığın yaptırdığı tahlillerde çaylara boya katan firmalar olduğunu duyuyoruz. Arkadaşlarımızın daha aklıselim davranması gerekiyor. Verilen cezalar pek caydırıcı değil. İnsanlar parayı yatırıp gene devam ediyorlar. Maalesef ki böyle firma sayısında da bir yükseliş görüyoruz. Bindiğimiz dalı kesiyoruz. Türk çayımıza güveniyoruz. Dünyanın en kaliteli, en hijyenik çayı, üzerine kar yağan tek çay. Bizim çayımızın kalitesi diğer çaylarla mukayese bile edilemez. Bu kadar önemli bir ürünü biz kendi ellerimizle kirletirsek, boyalı çay üretirsek kendi bindiğiniz dalı keseriz. Bunların olması maalesef çok üzücü. Çay firması sahibi olan oda üyelerimizle sık sık görüşüyoruz, çayımızı korumak adına yapılması gerekenleri tartışıyoruz ve gereken uyarıları da yapıyoruz. Gelinen bu durum Türk çayı açısından kötü bir durum. Biz üretici firmaları daha aklı selim olmaya davet ediyoruz. Bakanlığımızın yaptığı bu çalışmaları da sonuna kadar destekliyoruz.ödedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

-Çay ocağından detaylar

-Çay içenler

-Vatandaş Röportaları

-RTSO Başkanı Şaban Aziz Karamehmetoğlu röportaj

-Muhabir(Arzu ERBAŞ) anonsu

HABER- KAMERA: Arzu ERBAŞ

=============================

Unutulmaya yüz tutan sepet örücülüğü, kursla yaşatılıyor

ORDU'nun Ünye ilçesinde unutulmaya yüz tutmuş meslekler arasında yer alan sepet örücülüğü kursu açıldı. 128 saatlik kursun sonunda belgeleri verilecek kursiyeler, sepet örücülüğüne başlayacak.

Karadeniz'de unutulmaya yüz tutan meslekler arasında yer alan sepet örücülüğü, İŞKUR ve Ünye Mürüvvet Vidinli Halk Eğitim Merkezi iş birliği ile yaşatılmaya çalışıyor. Kursa katılan 24 kursiyere; buğday sapı, saz ve kamış gibi esnek dal veya liflerden örülerek yapılan sepetlerin, yapılış aşamaları anlatılıyor. 128 saatlik kursun sonunda belgeleri verilecek kursiyeler, sepet örücülüğüne başlayacak.

'ÇIRAK BULAMIYORUZ'

25 yıldır bu mesleği yaptığını anlatan usta öğretici İlyas Kara (60), önce kursiyerlere teorik bilgi verdiklerini, daha sonra da uygulama yaptıklarını söyledi. Kara, "Sepetçilik, unutulmaya yüz tutmuş meslekler arasında yer alıyor, bu nedenle çırak bulamıyoruz. Halk eğitim merkezlerinde kurs vererek çırak yetiştirmeye çalışıyoruz. Kursumuza katılanlardan iki kişi bile bu mesleği öğrense bizim için önemli bir kazanç olacak. Sepetçilik mesleği zor ama bir o kadar da zevkli. Ormandan aldığımız ham maddeyi burada işliyoruz. Hiçbir maddi külfeti yok. Bağımızda, bahçemizde yetiştirdiğimiz ürünlerle imal ediyoruz. Türkiye'nin her yerinden sepet siparişi alıyorum. Tek başıma olduğum zaman yetiştiremiyorum. Bu kurs ile birlikte çırak yetiştirmiş olacağız. Bu da bizim için büyük kazançö dedi.

'SEPET TİCARETİ YAPACAĞIM'

Kursta öğrendikleriyle ev ekonomisine katkı sağlamak istediğini belirten kursiyer Ayşenur Güray Tahmazoğlu da "Sepet ticareti ile uğraşmayı düşünüyorum. Bu nedenle kursa katıldım. Her işte olduğu gibi bunda da zorluk var ama şimdi alıştımö diye konuştu. Sepet imalatına karşı her zaman merakının olduğunu dile getiren kursiyer Fatma İşlekli ise, "Kurs bitince bu mesleği çok iyi öğrenmiş olacağım, bunun için çalışıyorum. Daha sonra ise iş hayatına atılacağımö ifadelerini kullandı.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

-----------------------------

-Sepet detayı

-Sepet yapan kursiyerlerden detaylar

-Usta Öğretici İlyas Kara ile röportaj

-Kursiyer Ayşenur Güray Tahmazoğlu ile röportaj

-Kursiyer Fatma İşlekli ile röportaj

Haber-Kamera: Turgut DAĞDEVİREN/ÜNYE (Ordu),

==================================

Anne karnındaki bebeklerin gülümseten pozları

Anne adayları için en heyecanlı an olan karnındaki bebeğinin ilk görüntüleri, görenlere 'Adeta poz vermiş' dedirtiyor.

16'ncı haftadan itibaren yüzü şekillenmeye ve gelişmeye başlayan bebeklerin ultrasonla çekilen fotoğrafları arasında kaşlarını çatık, kahkahayla gülen, eliyle yüzünü kapatan, burnuyla oynayan, parmağını emen, elini çenesine dayayan bebekler olduğu gibi kendini göstermeyen bebekler de var.

Anne ve baba adaylarının bebekleriyle ilk tanıştıkları an, onları olduğu kadar doktorları da heyecanlandırıyor. Antalya'da 20 yılda binlerce doğum yaptıran Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Derya Aksu, anne ve babaların bebekleriyle ilk olarak 12'nci haftada tanışmaya başladıklarını belirterek, "12'nci haftalarda bir insan yüzü şekillenmeye başlar. 16'ncı haftalarda bebeğin yüzünde gelişme başlar. Göz çukurları göz kapaklarını görmeye başlarız. Aslında anne karnındaki bebeğin kilo alımıyla birlikte artık siması da ortaya çıkar" dedi.

Anne karnındaki bebeğin simasının belirginleşmeye başladığı anda anne ve baba arasında tatlı atışmaların başladığını kaydeden Op.Dr.  Aksu, "Muayene esnasında bu tarz tatlı atışmalar yaşanır. 'Bebek sana mı bana mı benziyor' diye. Bazen espri yaparım 'Hiç kimseye benzemiyor bana benziyor, çünkü devamlı ben takip ediyorum' diye. Güzel tatlı anlardır" diye konuştu.

BEBEKLERİN DE RUH HALİ VAR

Anne karnındaki bebeklerin kilo alımıyla birlikte güzel pozlarının da ortaya çıkmaya başladığını kaydeden Op. Dr. Derya Aksu, "Öyle ki, bazen babasının çenesini almış, bazen annesinin gamzesini almış gibi güzel benzetmeleri rahatlıkla görebiliyoruz" dedi. Nasıl bir yetişkinin ruh hali varsa anne karnındaki bebeğin de ruh hali olduğunu belirten Op. Dr. Aksu, şunları söyledi:

"Bazı bebekler, annelerini sabah erken saatlerde takip ettiğimizde uykulu halde olur. Güzel poz yakalayamayız. O zaman anne adayına öğleden sonra tekrar gel derim. Bebeklerin ruh hallerini rahatlıkla görebiliriz. Mutlu bebekler, gülen bebekler, sinirlenip muayeneyi sevmeyen bebekler var. Beni itmek isteyip eliyle yüzünü kapatan bebekler de var. Bebeklerin el ve ayakları genellikle yüzlerinin önünde olduğu için her zaman güzel pozlarını yakalayamayabiliriz. Bir güzel poz için birkaç muayene gerekebilir. Yüzünü asmış tontiş bebekler var. Bazı bebeklerin yanakları çok net güzel görünür. Aynı pozu doğum sonrası da görebiliriz. Ayağını gösteren bebekler var. Parmağını emen bebekler var. Düşünceli bebekler var, elini çenesine dayamış olarak poz veren bebekler var."

'BEBEKLERİN DE MAHREMİYETİNE SAYGI DUYARIM'

Anne adaylarının muayenelerinde ultrason görüntülerini alırken kimi zaman sinirli bebeklerle karşılaştıklarını anlatan Op. Dr. Aksu, "Bazı bebekler de kendini hiç göstermek istemez. Adeta 'Bakma bana' der. Elleriyle yüzlerini kapatırlar adeta. Tabi bebeklerin de mahremiyeti var. Eğer onlar kendilerini göstermek istemezse ben de geri çekilirim. Zorlamam" diye konuştu. Takip ettiği anne adayları ve bebeklerin ilginç görüntülerini odasındaki panoya asan Op. Dr. Aksu, bir hekim olarak bu tarz pozları gördüğünde çok mutlu olduğunu söyledi. "Çünkü ben bir hekimim ama bir kadınım ve anneyim" diyen Op.Dr. Aksu, "Bu bebekleri anne karnında takip ederken doğuma kadar ben de heyecan duyuyorum. Tabi önce sağlığına bakarım. Sorun var mı, yok mu. Eğer her şey normalse, bebeğimiz sağlıklıysa, bu tatlı taraflara geçerim. Bu tarz en güzel pozlar yakalamaya çalışırım" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

--------------

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op,Dr.Derya Aksu odasında detay görüntüleri

Anne karnındaki bebeklerin pek çok görüntüleri

Op,Dr.Derya Aksu'nun odasındaki panoda asılı olan bebeklerin görüntüleri

Op,Dr.Derya Aksu ile bebeklerin görüntülerinin asılı olduğu pano önünde fotoğraf

Op,Dr.Derya Aksu, cep telefonunda ikiz bebeklerin karşılıklı oturup adeta sohbet edercesine görüntüsünü anlatırken

Op,Dr.Derya Aksu detay görüntüler

HABER -KAMERA: Selma KUNAR /ANTALYA,

============

Kayıp yaşlı adamın yakınları endişeli

DENİZLİ'de 14 Şubat'tan bu yana kendisinden haber alınamayan kağıt toplayıcısı 75 yaşındaki Muharrem Bakan'ı arama çalışmaları devam ediyor. Kayıp adamın oğlu Adem Bakan, yakınlarıyla birlikte kentteki cadde ve sokaklarda babasını aradığını belirterek, başına bir şey gelmiş olmasından korktuklarını söyledi.

Merkezefendi'nin İlbade Mahallesi'nde yaşayan evli ve 4 çocuk babası Muharrem Bakan, 14 Şubat Cuma günü sabahı kağıt toplamak için evinden sokağa çıktı. Emekli olan ve ek gelir için kağıt toplayıcılığı yapan Bakan'dan bir daha haber alınamadı. Bakan'ın akşam eve dönmemesi üzerine meraklanan yakınları, yaşlı adamı aramaya başladı ancak bulamadı. Arama çalışmalarının sonuç vermemesi üzerine Bakan'ın yakınları durumu polise bildirdi. Polis ekipleri, Bakan'ı bulmak için çalışma başlattı.

SON GÖRÜLDÜĞÜ ANLAR GÜVENLİK KAMERASINDA

Polis ekipleri, yaşlı adamı bulabilmek için ilçedeki güvenlik kameralarında inceleme yaptı. Bakan'ın son olarak ilçedeki 3. Sanayi Sitesi'nde görüldüğü tespit edildi. Güvenlik kameralarına da yansıyan görüntülerde, Bakan'ın el arabasıyla topladığı kağıtları taşıması yer alıyor.

Yaşlı adamın oğlu Adem Bakan, yakınlarıyla birlikte günlerdir kayıp olan babasını cadde ve sokaklarda aradıklarını söyledi. Babasını görenlerin polise bildirmesini isteyen Bakan, "Babam sabah kağıt toplamaya çıkmış. Gece eve dönmedi. Gün boyu topladığı kağıtları 3'üncü Sanayi Sitesi'ne götürmüş. Kendisinden bir haber alamadık. Okuryazar olmadığı için telefonu da yoktu. Böyle bir şeyin başımıza geleceği aklıma hiç gelmezdi. Polis ekipleri de babamı bulabilmek için çok çabalıyor. Başına bir şey gelmiş olmasından korkuyoruz. Hepimiz çok üzgünüz. Ciddi bir rahatsızlığı yoktu. Hafıza kaybı yaşamasından da korkuyoruz. Biz kamera görüntülerini izleye izleye cadde ve sokaklarda babamı aramayı sürdüreceğiz. Babamı görenlerin polisi aramalarını rica ediyoruz" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

-Muharrem Bakan'ın güvenlik kamerası görüntüleri

-Bakan'ın yakınlarından detay görüntü

-Muharrem Bakan'ın oğlu Adem Bakan'dan detay

-Adem Bakan ile röp.

-Muharrem Bakan'ın fotoğrafı

Haber-Kamera: Deniz TOKAT / DENİZLİ,

===================================

Çobandı fabrikatör oldu, koyunlarını unutmadı

KARS'ın Selim ilçesi Tuygun Köyü'nde doğan ve 15 yaşına kadar çobanlık yapan Vehbi Akyar, çocuk yaşta kaçarak geldiği İzmir'de büyük bir fabrikanın sahibi oldu. Firmasında 33'ü mühendis yaklaşık 210 kişiyi istihdam eden ve 42 ülkeye ihracat yapan Akyar, havalandırma ve iklimlendirme ekipmanları işinde sektörün liderlerinden biri oldu. Üretimin her safhasıyla yakından ilgilenen Akyar, rahatlamak istediğinde fabrikasının arka bahçesinde beslediği 43 koyun ile ilgileniyor. Akyar, "Ben köyde çobandım. Geçmişimi burada yaşatıyorum. Gün içinde gelip koyunlarımı otlatıyorum. Bu benim için bir terapi oluyor" dedi.

Kars'a 24 kilometre uzaklıktaki Tuygun Köyü'nde 7 çocuklu bir ailenin en büyüğü olarak dünyaya gelen 53 yaşındaki Vehbi Akyar, çobanlıkla başladığı başarı hikayesine Menderes ilçesindeki İzmir Ticaret Organize Sanayi Bölgesi'nde (İTOB) kurduğu fabrikayla devam ediyor. 15 yaşında geldiği İzmir'de dayısının yanında çıraklık yaparak havalandırma sistemleri işini öğrenen Akyar, sektörün lider firmalarından birinin sahibi oldu. Geçmişini de asla unutmayan Akyar, fabrikasının bahçesine kurduğu küçük çiftliğinde koyun, keçi ve çok sayıda tavuk besliyor. Evli ve 1 çocuk babası Vehbi Akyar'ın 20 yaşındaki oğlu Ekonomi Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü 2'nci sınıf öğrencisi Murat Akyar da boş zamanlarında babasının en büyük yardımcısı oldu. Çocukluğundan beri sorumluluk almayı sevdiğini ve zorluklarla mücadele ederek büyüdüğünü anlatan Vehbi Akyar, "Köyümde 30 nüfuslu bir ailem vardı. 4 amcam ve çocuklarıyla birlikte aynı evi paylaşıyorduk. Evin en büyüğü bendim. Yaz kış hayvanlarla ilgileniyordum. Hayvancılık zordu, çobanlık daha da zordu" dedi. Yaklaşık 2 bin 800 rakımlı Allahüekber Dağı'nda koçları otlatan ve küçük bir çocuk olmasına karşın koçlarını Gaziantep'e getirip satan Akyar, "Aramızda bir yarış vardı. 550 tane erkek koç otlatıyor yaz sonu Antep'e getirip satıyorduk. Kimin hayvanı daha kilolu olacak diye bir yarış vardı. En kilolu hayvan benimkiydi. 110 kiloluk hayvan satarak rekor kırıyordum. 11 yaşındayken 300 hayvana eksi 20 derecede yem hazırlıyor, bıkıp usanmadan onların suyunu, yemini taşıyordum. Su köye çok uzaktı. Su taşımak için kova kullanıyorduk. Ben bir eşeğe kızak yaptım. Kızağın üstüne bidon monte ettim. Suyu eve eşekle taşıyordum. Köyde bu sistemi ilk kez ben yaptım, bu nedenle çok seviliyordum" diye konuştu.

'KONAK'I GÖRÜNCE GÖZLERİM KAMAŞTI'

Dedesinin İzmir'de yaşadığını öğrenen Vehbi Akyar, ilkokulu zorluklarla köyünde bitirdikten sonra hep İzmir'e gelme hayali kurduğunu söyledi. Birçok kez deneyen ama başaramayan Akyar, 15 yaşındayken 4'üncü denemesinde İzmir'e kaçmayı başardı. Para biriktirerek otobüs biletini satın alan Akyar, İzmir yolculuğunu şöyle anlattı:

"Bir okulun çevresi taş duvarlarla örülecekti. Bir ustanın çırağı olarak 16 gün bu işte çalıştım ve o zamanın parasıyla 400 lira kazandım. O parayı duvardaki deliğe sakladım. Bir eylül sabahı parayı alıp üstümdeki tezek kokusuyla şehir merkezine yürüdüm. Kimseye haber vermeden şehirlerarası otobüse bindim. Annem bana hep 'deden İzmir Karabağlar'da ona kaç' diyordu. Çünkü sırtımdaki yük fazlaydı. Annem de beni bu hayattan kurtarmak için 'bir gün git buralardan' diyordu. Ankara'da İzmir otobüsüne aktarma yaptım. Tuvalette ayağımdaki lastikleri yıkadım. Ankara'yı geçtikten sonra gördüm ki her tarafta domates salatalık var. İki kilo domates aldım. Benim için çok değişik bir yiyecekti. Domates ekmek yiye yiye İzmir'e geldim. Konak Meydanı'nı gördüm gözlerim kamaştı, her taraf ışık bambaşka bir dünya. Ama hiç korkmadım. Korku bende olmayan birşey. Başaracağımı biliyordum."

MAÇTA SU SATARAK TAKSİT ÖDEDİ

Kars-İzmir yolculuğun ardından dedesini bulan ve yepyeni bir hayata başlayan Vehbi Akyar, dayısının yanında havalandırma işini öğrendi. Para kazanmasa da çok çalıştığını hurda toplayıp satarak kendisine bir şeyler alabildiğini dile getiren Akyar, askerliğinin ardından bir mühendisin yardımıyla Antalya'da bir işe girdi. Bir otelin sezon açılana kadar havalandırma sistemini bitirdiğini belirten Akyar, ilk kıvrım makinesini o yıllarda aldığını anlattı. Kısa sürede Antalya'daki bütün otellerin işlerini yapmaya başlayan Akyar, köyündeki hemşerilerini çağırıp onlara da iş bulmanın mutluluğunu yaşadı. Akyar, "Köyümdeki çoban arkadaşlarımı çağırıyordum. Çadır kurdum hep birlikte kalıyor, yemeği de kendimiz yapıyorduk. Gece gündüz çalışıyorduk. 18 kişi geldi köyden. İzmir'de dayılarım birleşip şirket kurdu beni ortak etmediler. Ben de kendime Karabağlar'da küçük bir dükkan tuttum. Konak'taki Ordu Evi'nin işini aldım. Bir araba aldım taksitle. İlk taksiti ödedim ama param yetmedi. O gün hayatımdaki kırılma anıdır. Galatasaray'ın ceza aldığı için İzmir'de Alsancak Stadı'nda oynanan bir Avrupa maçı vardı. Ağustos sıcağıydı. Cebimdeki parayla iki bin tane su aldım. Kamyonet kiraladım mahalleden 15 çocuğa kova verdim. İki katı fiyatla sattım. Sahanın bahçesinde zabıtalar arkamdan koştu ama hepsini sattım. Kahveye gidip kazandığımız paraları masanın üstüne döktüm. Araba taksitini ayırdım geri kalanı çocuklara dağıttım. Arabanın borcunu kapattım. Daha sonra başlık parası verdim ve köyden oğlumun anasıyla evlendim" diye konuştu.

Zamanla işleri artan ve para kazanmaya başlayan Akyar, çalıştıkça kazandığını anlatarak şunları söyledi:

"Gözüm karaydı. Hayatım boyunca hep ileri baktım. Yanıma aldığım ilk mühendis hala sağ kolum ve fabrikanın genel müdürü. İlk ay onun maaşını nasıl vereceğimi düşündüm. O adamın psikolojisi bozulursa verim alamazdım. Kendim yemedim onun maaşını verdim. 10 kişi 20, 30, 40 kişi derken hep büyüdük. Karabağlar'da 500 metrekare yerden Halkapınar'da 4 bin metrekare yere geçtim. Sonra buranın arsasını aldım. Parayı değil hep işi sevdim. 30 senedir bu işi yapıyorum. Kimseyi kırmadım işini yarım bırakmadım. Yanımda çalışanların en az kıdemlisi 10 yıllık."

İTHALATIN ÖNÜNÜ KESTİ

Yaklaşık 210 kişinin çalıştığı fabrikasında 33 mühendis ile 42 ülkeye ihracat yaptığını kaydeden Vehbi Akyar, her sabah 08.00'de işinin başında oluyor. Dünyadaki sayılı iklimlendirme üreticilerinden biri olmakla övünen Akyar, "Hangi ürünün hangi müşteriye ait olduğunu bilmezsem rahatsız olurum. Fabrikayı sürekli dolaşıyorum. Davlumbazından tutun klima santrali, menfezi, damperi gibi ekipmanların tamamını biz üretiyoruz. Türkiye'nin en çok ithalat yaptığı ülkeler sektörümüzde Finlandiya, Almanya ve İtalya idi. Biz yüksek performanslı cihazlarımız ile yurt dışındaki firmaların önünü kestik. Türkiye'ye onların malını sokmuyoruz. Bizim ürünlerimiz onlardan daha kaliteli" diye konuştu. Çobanlık yıllarını hiçbir zaman unutmayan Akyar, geçmişini sürekli yaşattığını belirterek "Fabrikaya geldiğimde koyunlarımı görmezsem eksiklik hissederim. Gün içinde belli aralıklarla gelip onları otlatırım. Bu benim için bir terapi oluyor. Yaklaşık 43 koyun var burada" dedi.

KÖYÜNE OKUL YAPTI

İşyerinde çalışan 34 kişinin hemşerisi olduğunu vurgulayan Akyar, İzmir'de iş kurduğu günden beri emekli olanlar ve kendi işyerlerini kuranlarla birlikte yaklaşık 2 bin kişinin İzmir'e yerleşmesini sağladı. Kars'tan İzmir'e bir göçü başlatan Akyar, şöyle devam etti:

"Benim bir ahdım vardı. Kars'a işyeri kurmayı, ilkokulu zorla bitirdiğim için de Selim ilçesine bir okul yaptırmayı hayal ediyordum. Şuan bunları başardım. Selim'e iki yıl önce Vehbi Akyar İlköğretim Okulu yaptırdım. Yaklaşık 300 öğrencisi var. Fabrikamın ise yüzde 80'i bitti. Daha faaliyete başlamadı. Trenle Kars'tan Rusya'ya, Ukrayna, Azerbaycan ve Türkmenistan'a ürün göndereceğim. 2021'de faaliyete başlayacak. TIR ile taşımacılık çok pahalı olduğu için burada ürettiğim ürünleri Kars'tan trenle yurt dışına göndereceğim. Bu nedenle oraya fabrika kuruyorum."

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:

-Fabrikada çalışan işçilerden detay ile görüntü,

-Vehbi Akyar fabrikayı dolaşırken görüntü,

-Vehbi Akyar ile röportaj

-Vehbi Akyar koyunları otlatırken görüntü.

Haber: Nevra UÇKAÇ - Kamera: Tekin GÜRBULAK / İZMİR,

================================

İzmir'de konut satışlarında artış

İZMİR'de konut satışları geçen yıl ile kıyaslandığında 2020 yılının ocak ayında iki kat arttı. Özellikle yatırım amaçlı konut satın almak isteyenler yeni yerleşim bölgelerindeki 1+1 daireleri tercih ediyor. Uzmanlar ise talepteki yoğunluğa bağlı olarak önümüzdeki dönemde konut fiyatlarının yükseleceğini söyleyerek yatırımcıları ellerini çabuk tutmaları yönünde uyarıyor.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) İzmir Bölge Müdürlüğü'nün açıkladığı verilere göre, İzmir'de 2019 yılı Ocak ayında 3 bin 795 olan konut satışı 2020 yılında 7 bin 212'ye çıktı. İzmir'de konut satışlarının iki kat arttığını ifade eden İzmir Emlak ve Komisyoncuları Odası Başkanı Mesut Güleroğlu, bu sonucun altında yatan nedenleri sıraladı. İzmir'de diğer illere nazaran konut fiyatlarının daha düşük olduğunu kaydeden Güleroğlu, konut kredi faiz oranlarının düşmesiyle birlikte satışlarda artış yaşandığını vurguladı. Mevduat faizlerinin de aşağıda olduğunu belirten Güleroğlu, yatırımcıların gayrimenkule yöneldiğini söyleyerek "Buca, Bayraklı, Bornova ve özellikle Mavişehir'de 1+1 konutlar çok revaçta. Bu tip daireler yatırım amaçlı olarak çok düşünülüyor. Bu yüzden öğrenciler oturmak için, yatırımcılar ise öğrencilere kiraya vermek için 1+1 konut satın alıyor" dedi. Piyasadaki hareketlenmenin aslında hafif yönde olduğunu savunan Güleroğlu, satışlarda çok yoğun bir etki yaşanmasa da önümüzdeki dönemde piyasanın daha da canlanacağını dile getirdi. Güleroğlu şöyle konuştu:

"Konut kredi faiz oranlarının biraz daha aşağı düşeceğine dair duyumlar alıyoruz. Mevduat faizlerinin de biraz aşağı çekilmesiyle piyasalarda ciddi canlılık olacağını düşünüyoruz. Konut kredi faiz oranlarının iyice düşmesini bekleyip daha sonra konut almayı düşünenler var. Fakat 1 ay önce 130-140 bin liraya 1+1 konut bulabiliyorduk. Şuan ise 150 bin liradan aşağı bulamıyoruz. Önümüzdeki aylarda faiz oranları aşağı gelmeye başladığında fiyatlar 160-170 binlere çıkabilir. Bu nedenle yatırımcı elini çabuk tutmalı. İstanbul Bursa ve İzmir otobanı iki şehir arasını 3 buçuk 4 saate düşürüyor. Bunu düşünerek yatırımcılar önceden alımlarını yaptı. Otoban açıldığında ev fiyatları daha da yükselecek."

EMLAKTA 2020 BEREKETİ

Bornova'da emlakçılık yapan Serkan Çelik ise İzmir'de konut satışlarının özellikle geçtiğimiz kasım ayından itibaren arttığını vurguladı. Konut sahibi olmak isteyenlerin fırsatı iyi değerlendirdiğini ifade eden Çelik "Mevduat faizlerinin düşmesiyle birlikte üniversitenin bulunduğu ve sanayinin yoğun olarak geliştiği Bornova ilçesinde konut satışları artmaya başladı. Bu hareketlilik sektörümüzü güzel etkiledi. Bornova'da bölgeye ve mahalleye göre farklılık gösterse de 2+1 konutların fiyatı 250 bin liradan 750 bin liraya kadar çıkıyor. 3+1 konutlar ise 450 bin liradan başlayıp 2 milyona kadar yükselebiliyor. 2020'ye güzel başladık, günlerimiz bereketli geçiyor. Herkes konut almaya yöneldi. Oturmak için de yatırım için de tercih edenler var" dedi.

1+1 KONUTLARA YOĞUN İLGİ

İzmir'de 29 yıldır emlakçılık yaptığını söyleyen Gönül Vural da konut piyasasındaki hareketliliğin konut ve kredi faiz oranlarındaki düşüşe bağlı olduğunu dile getirerek "Bayraklı yeni kent merkezi olması sebebiyle konut fiyatları yüksek. Ama bu bölge çok da talep görüyor. Mevlana ile Manisa yolu girişinde yeni yerleşim yerleri var. Osmangazi'de de daha uygun ve herkesin ulaşabildiği fiyatlarla konut bulunabiliyor. Ama Özkanlar bölgesi konut fiyatlarının yüksek seyrettiği bir yer" dedi. Yatırımcıların yeni yerleşim bölgelerini tercih ettiğini anlatan Vural, 1+1 dairelerin yoğun talep gördüğünü belirterek şöyle devam etti:

"Eski yerleşim yerlerinde yatırım yapmak biraz zor. Yeni yerleşim bölgelerinde 1+1 ya da 2+1 daireler yatırım için daha uygun. Bu daireler öğrencilere kiralanıyor. Mevlana Mahallesi üniversiteye çok yakın. Doğanlar Mahallesi'nde konut fiyatları 1+1'ler için 200 ile 350 bin arasında değişebiliyor. Bu daireler bin liraya yakın fiyatla kiraya veriliyor. Oldukça güzel bir yatırım. Bu aralar Buca, Çiğli ve Bornova'da 1+1'ler çok yoğun talep görüyor."

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:

İzmir Emlak ve Komisyoncuları Odası Başkanı Mesut Güleroğlu

Serkan Çelik

Gönül Vural

Genel ve detay görüntüler

Haber: Nevra UÇKAÇ - Kamera: Tekin GÜRBULAK / İZMİR,

===========================

Yaşı henüz 17 ancak şirketiyle iş hayatının parçası oldu

MANİSA'nın Akhisar ilçesinde yaşayan 17 yaşındaki Semih Yaşa, 3 yıl önce başladığı grafik tasarım işinde kendisini geliştirerek şirketini kurdu. Lise eğitimi süren ve oluşturduğu müşteri portföyüyle dikkat çeken Yaşa, "Yaşıtlarıma hiç vakit kaybetmeden hayallerinin peşinden koşmalarını tavsiye ediyorum" dedi.

Akhisar'da yaşayan ev kadını Sevim Yaşa (50) ile çiğ köfte satışı yapan bir dükkanın sahibi esnaf Arif Yaşa (48) çiftinin çocuğu, özel bir lisede 11'nci sınıf öğrencisi Semih Yaşa, 14 yaşında hobi olarak başladığı web tasarım ve grafik tasarım işlerinde internetten izlediği videolarla kendisini geliştirdi. Yaşa, 15 yaşında ilk müşterisini buldu. Gün geçtikçe müşteri ağını geliştiren Yaşa, şuan Türkiye'nin çeşitli bölgelerinde bulunan 40 farklı müşterisine hizmet veriyor. Web tasarımı, sosyal medya yönetimi ve sosyal medyalarda kullanılmak üzere görsel hazırlama gibi seçeneklerle hizmet veren Yaşa, evinin bir odasında çalışmalarını sürdürüyor. Yaşa, geçen 7 Ocak'ta Akhisar Vergi Dairesi'ne giderek gerçek usul vergi diliminden yararlanıp 'Mobidoktor Medya Reklam Bilişim Hizmetleri' ismiyle şirketini kurdu. Okuldaki öğretmeni ve öğrenci arkadaşlarından olumlu tepkiler alan Yaşa, onlara ilham verdi.

'KAZANCIM YAŞIMA GÖRE İYİ GİDİYOR'

Lise sıralarında otururken hayalini gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşadığını belirten Semih Yaşa, "14 yaşındayken bilgisayara çok ilgi duyuyordum. Buna bağlı olarak bazı programları araştırmaya başladım. Kendimi grafik tasarım sektörünün içinde buldum. Ancak çalışmak ve kendimi geliştirmek istediğim programlar ücretliydi. Ben bu programları almak için ailemden okulda harcamam için aldığım harçlıkların bir kısmını biriktirmeye başladım. 15 yaşımda profesyonel programları kullanmaya başlamıştım. Hem grafik tasarımı hem de web yazılımı sektöründe birkaç müşteri buldum. Daha sonra müşteri ağımı geliştirdim. Kazancım yaşıma göre iyi. Şirket kurdum. Kurumsal olma yolunda ilerleyeceğim. Ancak bir yandan iyi diğer yandan kötü. Arkadaşlarım geziyor, onlara ayak uyduramıyordum. Arkadaş çevremde kopukluklar oluştu. Yaşıtlarıma hiç vakit kaybetmeden hayallerinin peşinden koşmalarını tavsiye ediyorum" dedi.

Yaşa'nın eğitim gördüğü okulun müdürü Tuncay Özbek ise, "Semih okulumuzun başarılı öğrencileri arasında yer alıyor. Kendisinin girişimcilik ruhu bizi heyecanlandırıyor. Semih, hem derslerini çalışıyor hem okul sonrası ticaretle uğraşıyor. Kendisin tebrik ediyorum" dedi. Semih Yaşa'nın tarih öğretmeni Sibel Zekiye Yeğin ise, "Semih'in bilime, bilgisayara olan ilgisi onun şirketini kurmasına vesile oldu. Kendisi aynı zamanda bizim okulumuzda proje sorumlusu. Okulumuzda büyük destekçimiz. Kendisiyle gurur duyuyoruz" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:

Semih Yaşa'nın ofis ortamından görüntü

Semih Yaşa'nın bilgisayar başında çalışmasından görüntü

Semih Yaşa'nın okul sıralarındaki görüntüsü

Semih Yaşa röp.

Okul Müdürü Tuncay Özbek röp.

Tarih öğremeni Sibel Zekiye Yeğin röp.

Genel ve detay görüntü

Haber- Kamera: Cemil SEVAL / MANİSA,

======================

Boğazına düşkünlüğünden Muğla kebabı çorbası işi oldu

MUĞLA'nın Marmaris ilçesinde yaşayan Nuri Okan'ın, kendi deyimiyle, 'boğazına düşkünlüğü'  nedeniyle her gün otomobiliyle 54 kilometre giderek içtiği Muğla kebabı çorbası mesleği oldu. Gide gele Muğla'daki eski ustalardan öğrendiği 12 saat kara fırında pişen bu çorbayı 36 yıldır 7 masalık dükkanında Marmarisliler sunan ve ilçeye gelen turistlere sunan Okan'ın ünü ilçeyi aştı. Yunanistan'ın Rodos, Simi, Sakız ve Girit Adası'ndan gelen turistlerden bazıları paket yaptırarak bu lezzeti yanlarında götürüyor.

Marmarisli Nuri Okan, çok sevdiği Muğla kebabı çorbasını içmek için iki günde bir aracıyla 54 kilometre yaparak Muğla'ya gidip geldi. Askerlik görevi sonrası memleketine dönen Okan, Muğla'ya her gün gidip 200 yıllık geçmişe sahip çorbanın yapılışını ustalardan öğrenerek 1984 yılında Yeni Yol Caddesi'nde içerde 3, bahçesinde ise 4 olmak üzere 7 masalık dükkanını açtı. Ot yemeklerine düşkünlüğü ile bilinen Marmarisliler'e kısa sürede kuzu sakatatlarından ayak ve kelle paça ile incik ile böbrek yatağı kuzu etlerinden yapılan meşhur Muğla kebabı çorbasını sevdirdi. 34 yıldır her gün saat 06.00'da dükkanını açan ve en geç saat 15.00'e kadar devasa tencereler de bulunan çorbaları bitiren Okan, kendi tarlasında yetiştirdiği turunç, limon ve biberleri müşterilerine veriyor. Kelle, ayak paça ve Muğla Kebabı'nın vazgeçilmesi olan sarımsak ise Kastamonu'ndan özel getiriliyor.

12 SAATTE PİŞİYOR

Muğla'da oğlak etinden yapılan Muğla kebabı çorbası Marmaris'te kuzunun inciği, böbrek yatağı ve arka bacaklarından alınan etlerle yapılıyor. İçine hiçbir katkı maddesi konulmayan kemikli kuzu eti, devasa toprak kaplara konularak kara fırına atılıyor. 12 saat kara fırında pişen sulu kuzu eti tencerelere süzülerek konuluyor. Saat 06.00'da lokantanın açılmasıyla tezgaha alınan tencerelerden servis ediliyor. Muğla Kebabı yanında susamlı pide, kurutulmuş biber, mevsime göre turunç veya limon, olmazsa olmaz olan sarımsakla servis ediliyor. Sabahın erken saatlerinde vatandaşların sıraya girdiği küçük mekanda 8 saatte toplam 60 kilogram kemikli kuzu etinden yapılan çorba tüketiliyor.

YUNANİSTAN ADALARINDAN GELİYORLAR

Muğla kebabı çorbası yanı sıra ayak ve kelle paça en çok giden çorbalar arasında yer alıyor. Diyetisyen, iç hastalıkları ve ortopedi uzmanlarının tavsiye ettiği şifa kaynağı kelle ve ayak paça içmek için Yunanistan'ın Rodos, Simi, Sakız ve Girit Adası'ndan gelenler de oluyor. Çorbaları içen Yunan turistlerden bazıları paket yaptırarak yanlarında götürüyor.

Bu işe kendi boğazına olan düşkünlüğü ile başladığını söyleyen İşletmecisi Nuri Okan, "Bölgemizin meşhur olan Muğla kebabı çorbasını yapmak zahmetli ve sevgi isteyen bir iştir. Uykunuzdan fedakarlık yaparak 12 saat kara fırın başında bekleyeceksiniz, toprak kabı sürekli çevirip kontrol edeceksiniz. 36 yıldır bu işe sevgimi katarak yaptım ve çorbamızın ünü ülkemizi aştı. İlçemize hafta da bir gemilerle gelen Yunanlar yerimizi öğrenmişler ve sık aralıklarla çorba içmeye geliyorlar. 12 saatte kendi kemiği ile pişen etlerden oluşan çorbamız günlük olarak yapılıyor ve bitiriliyor. Prof.Dr. Canan Karatay'ın dediği gibi kış ayların vazgeçilmesi şifa kaynağı, doğal antibiyotik ise kelle ve ayak paça çorbasıdır. Hiçbir katkı madde koymadan kuzu kelle ve iliklerinden iki çorbamızı yapıyoruz. Kemik ağrılarına, eklem ağrılarına iyi gelir, bağışıklık sistemini güçlendirir. En güçlü kolajendir. Eklem ağrıları olanlar ve doktorlarımız sabah erken saatlerinde ayak paça içmek için gelirler. Son yıllarda Prof. Dr. Karatay gibi ünlü doktorların açıklamaları ile ebeveynler kemik gelişimi için çocuklarını da getirmeye başladı. Marmaris'te bu çorbayı katkı maddesi koymadan öz suyu ile yapan tek yer burası. Her şeyimiz günlük yapılır ve tüketilir. Müşterilerime verdiğim biber ve limon kendi tarlamızdan. Dükkanıma doğal olmayan ve tadını beğenmediğim hiçbir şeyi sokmuyorum" dedi.

'DÜKKAN DUVARLARINDA MARMARİS TARİHİ YATIYOR'

Nuri Okan'ın küçük dükkanının içindeki duvarlar da Marmaris tarihi anlatan fotoğraflar süslüyor.1900 yıllardan günümüze kadar ilçenin gelmiş geçmiş belediye başkanları, yöneticileri, çorba içmeye gelen ünlü sanatçılar yanı sıra ilk balıkçı ve süngercilerin fotoğrafları asılı. Marmaris'in eski halinin fotoğraflarının da sergilendiği duvarlar geçmişe götürüyor. Sakatatlardan yapılan çorbaların tarihi geçmişi ve faydalarını anlatan yazılarda duvarlarını süslüyor. Dükkan camında ve duvarlarında en çok dikkat çeken cümle 'Bu kebap alır aklı, yaptığı şöhret haklı, içinde hayat aklı hele olursa sarımsaklı' oluyor.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:

-Nuri Okan'ın çorbacı dükkanının içerden ve dışarıdan görüntüsü

-İşletmenin dış duvarlarında asılı yazı ve fotoğralardan görüntü

-Nuri Okan'ın tezgahı başında çorba doldurması

-Muğla kebabı çorbasından görüntkü

-Dükkana gelen müşterilerle röp.

-Genel ve detay görüntüler

Haber-Kamera: Ali GÜNDOĞAN / MARMARİS (Muğla),

================================

60 milyonluk yeni turizm pastası

AKDENİZ Turistik Otelciler ve İşletmeciler Birliği (AKTOB) Başkanı Erkan Yağcı, 2020'de dünyadaki turizm hareketliliğinde yüzde 4 büyüme beklendiğini, bunun da 50- 60 milyon yeni turist anlamına geldiğini belirterek, "Türkiye ve Antalya olarak bu pastadaki büyümeden payımızı almak için çalışacağız" dedi.

AKTOB Başkanı Erkan Yağcı, 2019 yılı dünya, Türkiye ve Antalya turizmi ile 2020 yılı ve sonraki süreçlerle ilgili beklentileri değerlendirdi. Erkan Yağcı, 2019'da hem Türkiye hem Antalya açısından rekorlar yılı olduğunu söyledi. 2019'da dünyada 1 milyar 461 milyon insanın seyahat ettiğini belirten Erkan Yağcı, dünya turizm hareketinde yüzde 4'lük büyüme olduğunu kaydetti. Dünya turizminde en fazla hareketliliğin Türkiye'nin de içinde bulunduğu Avrupa'da yaşadığını belirten Yağcı, "Yüzde 51'i, yani 742 milyonu Avrupa'da gerçekleşti. 364 milyonu Asya-Pasifik, 220 milyonu Amerika, 71 milyonu Afrika, 64 milyonu Ortadoğu" dedi.

AKDENİZ'DE 304 MİLYONLUK İNSAN HAREKETİ

Dünyadaki 1 milyar 461 milyon insan hareketinin 304 milyonunun Türkiye'nin de yer aldığı Akdeniz'de gerçekleştiğini açıklayan Yağcı, Türkiye'nin 2019 yılında 52 milyonu aşkın turist sayısıyla dünyada altıncılığa yükseldiğini belirtti. Yağcı, "Bu 2014'de yakaladığımız bir başarıydı ve yeniden yakaladık. 2023 hedefimiz 75 milyon turiste ulaştığımızda ise ilk 5'e sabitleyeceğiz" dedi.

DÜNYA TURİZMİ 2020'DE YÜZDE 4 BÜYÜYECEK

Dünya Turizm Örgütü verilerine göre 2019 yılındaki 1 milyar 461 milyon kişilik hareketin en iyi turist sayısı olduğunu dile getiren Yağcı, 2020 yılı öngörülerine göre ise dünyada turizminde yüzde 3-4 arasında büyüme beklendiğini, bunun da yeni 50-60 milyon kişi anlamına geldiğini kaydetti. Yağcı, "Türkiye ve Antalya olarak biz de bu pastadaki büyümeden payımızı almak için çalışacağız" dedi.

DÜNYA ORTALAMASI 1040 DOLAR

Türkiye açısından turizmde bu yıl ve sonraki yıllarda en önemli konunun gelir ayağı olacağına işaret eden Yağcı, 2019 verilerine göre dünyada kişi başı turist geliri ortalaması 1040 dolarken, Türkiye'de bu rakamın 660 dolar, 2023 hedefinin de 867 dolar olduğunu söyledi.

2030'DA 1.8 MİLYAR KİŞİ ÖNGÖRÜLÜYOR

Erkan Yağcı, 2030'a doğru dünya turizminin büyümeye devam edeceğinie ve 1 milyar 461 milyon kişi olan insan hareketinin 1 milyar 800 milyona yükseleceğinin öngörüldüğünü anlattı. Yağcı, 2009'dan bu yana dünya turizminde düşüş yaşanmadığını, her yıl yükseliş olduğunu kaydetti.

TURİZMİN YÜZDE 56'SI EĞLENCE VE DENİZ

Dünyadaki turizm hareketinin gerçekleşme şekilleriyle de ilgili bilgi veren Yağcı, "Yüzde 58'si havayoluyla, yüzde 37'si karayoluyla, yüzde 4'ü deniz yoluyla, yüzde 1'i de tren vesaire şeklinde seyahat etmiş" dedi. Türkiye ve özellikle Antalya açısından eleştiri konusu olan deniz-kum-güneş turizmine de dikkat çeken Yağcı, dünya turizminin yüzde 56'sının eğlence, deniz-güneş-kuma yönelik olduğunu belirterek, "Büyümenin bu nitelikte olması da son derece doğal" diye konuştu.

2019'DA GELİR 2014'Ü YAKALADI

2019'da Türkiye'nin 52 milyon olan turist sayısında Rusların 7 milyona, Almanların ise 5 milyona yükseldiğine işaret eden Yağcı, "7 milyon Rusun 5.5 milyonu, 5 milyon Almanın da 2.6 milyonu Antalya'ya geldi. Gelir ise 34 milyar dolar ve 2014 yılındaki rakamımızın aynısı. Bu sene en önemli konu, gelirde rekor kırmak olacak" dedi.

2020 GELİR HEDEFİ 41 MİLYAR DOLAR

Türkiye'nin 2023 vizyonu olan 75 milyon turist, 65 milyar dolar hedefinin, herkesin sahip çıkması gereken çok gerçekçi bir hedef olduğunu vurgulayan Yağcı, "Bu rakamlara gelirsek hem sayı hem gelirde dünyada ilk 5'e gireceğiz. Bu yılki hedef 41 milyar dolar. Eğer gelirde 2014'teki rakam sabit kalsaydı, bu turizm gelirini çoktan yakalamış olacaktık. Ama bu yıl bu rakamı gerçekleştirecek seviyede olduğumuza inanıyoruz" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

--------------

Salondan detay görüntü

AKTOB başkanı Erkan Yağcının konuşması

HABER: Mehmet ÇINAR- KAMERA: Emrah GÜL/ANTALYA,

===================================

Annesi için döndüğü köyünde mantar üreticisi oldu

AKSARAY'da bir markette kasiyer olarak çalışan bekar Yeşim Kavak (26), felç olan annesi Hayriye Kavak'a bakmak için Gülağaç ilçesi Bekarlar köyündeki evine döndü. Devletten 30 bin lira hibe desteği alan Kavak, kendisi de 15 bin lira kredi çekip istiridye mantarı üretmeye başladı. Ayda 1 ton mantar ürettiğini belirten Kavak, "Tüm ailemin geçimini şimdi mantar üreterek sağlıyoruz. Bölgede sadece biz mantar üretiyoruz. Burada asgari ücretin üstünde para kazanmaya başladım. Sürekli sürümü olan bir ürün. Ürettiğimiz ürünü, otellere, pazarcıları ve köylülere satıyoruz" dedi.

Cumhuriyet Üniversitesi Meslek Yüksekokulu Büro Yönetimi bölünden mezun olan Yeşim Kavak, Aksaray kent merkezinde bir markette çalıştığı sırada annesi Hayriye Kavak, geçirdiği rahatsızlık sonucu felç oldu. Kavak da annesini yalnız bırakmamak için 2 yıl önce köyüne geri dönme kararı aldı. Bekarlar köyüne geri dönüp ailesiyle birlikte yaşamaya başlayan Kavak, ailesinin geçimini sağalmak için iş kurmak istedi.

'GENÇ ÇİFTÇİ PROJESİ'NDEN YARARLANDI

Bunun için araştırma yapan Kavak, Tarım ve Orman İl Müdürlüğü'nün 'Genç Çiftçi Projesi' kapsamında üreticilere hibe desteğinin olduğunu öğrendi. Yaptığı girişimler sonucu 30 bin lira proje kapsamında hibe desteği alan Kavak, 15 bin lirada kredi çekip 1 yıl önce istiridye mantarı üretme tesisi kurdu.

AYDA 1 TON MANTAR ÜRETİYOR

Ayda 1 ton mantar ürettiğini ve kilosunu 15 liraya kadar sattığını belirten Yeşim Kavak, şunları söyledi:

"1 yılda 3 kez ekim yaptık. İki ekimin kompostosunu hazır alarak üretim yaptık. En son bu kompostoları kendimiz yaptık. Tüm ailemin geçimini şimdi mantar üreterek sağlıyoruz. Bölgede sadece biz mantar üretiyoruz. Burada asgari ücretin üstünde para kazanmaya başladım. Sürekli sürümü olan bir ürün. Ürettiğimiz ürünü, otellere, pazarcıları ve köylülere satıyoruz."

Mantar üretiminin özveri isteyen bir iş olduğunu belirten Kavak, "Mantar işi biraz nazlı bir iş ve özen göstermeniz gerekiyor. Günlük 1 saatimi buraya ayırıyorum. Buranın temizliği kontrolü ve sıcaklığını havalandırması kontrol ediyorum. En son hasat zamanı toplaması biraz zahmetli oluyor. Başka bir zahmeti olmayan bir iş. 100 metre kare alında aylık ortalama 1 ton mantar üretiyorum. Diğer zamanlarımda da ev işleriyle, anneme bakıyorum.ö dedi.

Tüm kadınlara da tavsiyelerde bulunan Kavak, "Başta maddi anlamda biraz para harcamak gerekiyor; ama daha sonra işin devamı geliyor ve aile ekonomisine maddi anlamda ciddi gelir getiriyor.  Ben Tarım ve Orman İlçe Müdürlüğü'nden çok ciddi destek aldım." diye konuştu.

Aksaray Tarım ve Orman İl Müdürü Bülent Saklav da, 'Genç Çiftçi Projesi' kapsamında çiftçiliğe destek sağladıklarını belirterek, "Amacımız çiftçilerimizi doğdukları yerde doyurmak. Bununla alakalı da genç üreticilerimizi destekliyoruz. Proje çıkan üreticilerimizi her türlü teknik desteği verip, üretimlerine katkı sunuyoruz. Çiftçimiz kendi geçim kaynağını buradan sağlıyor." dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

----------------

Yeşim Kavak'ın tesise gelmesi

Mantarlarla ilgilenmesi

Mantarlardan detay

İl Müdürü ve Kavak'ın mantarları incelemesi

Kavak ile İl Müdürü röp.

Haber- Kamera. Erkan ALTUNTAŞ AKSARAY

================================

Keçisi dördüz doğurdu

MUĞLA'nın Menteşe ilçesinde, 'Saanen' cinsi keçi, dördüz doğurdu. Keçinin sahibi Rana Otçu (35), dördüz doğumla ilk kez karşılaştığını belirterek, şaşkınlık ve mutluluğu bir arada yaşadığını söyledi.

Menteşe'nin kırsal Salihpaşalar Mahallesi'nde yaşayan, evli ve 3 çocuk annesi çiftçi Rana Otçu'ya ait 'Saanen' cinsi keçi, dördüz doğurdu. Keçilerinden birinin ilk kez dördüz doğurduğunu gören Otçu, anne keçinin sütünün yetersiz gelmesi nedeniyle yavruları ahırdaki karton kutu içinde, biberonla beslemeye başladı. Yavrulara saat başı süt veren genç kadın birkaç gün içinde anne keçinin süt veriminin artacağını söyledi.

'TEK UĞRAŞIM DÖRDÜZ DOĞURAN KEÇİLERE BAKMAK'

Otçu, keçilerin sağlıklı büyümesi için çaba gösterdiğini belirterek, "Büyük ve küçükbaş hayvancılıkla uğraşıyorum. Ancak şu an tek uğraşım dördüz doğuran keçimin oğlaklarına bakmak. Anne keçinin sütü yetmediği zamanlarda biberonla yavruları besliyorum. Sağlıklı ve iyi durumdalar. Onları çok seviyorum. Bakımları için elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum" dedi.

'DÖRDÜZ DOĞUMLAR BİNDE 40 ORANINDA GÖRÜLÜYOR'

Muğlalı veteriner hekim Yusuf Kayacık ise "Saanen cinsi keçilerde, ikiz ve üçüz doğumlar oluyor. İkizlik oranı yüksek olan bir ırk. Dördüz doğumlar ise binde 40 oranında görülüyor. Çok fazla karşılaşılmaz. Hayvanın iyi beslenilmesiyle de alakalı. Anne keçi için dört yavruyu beslemek zordur. Burada aileye de iş düşüyor. İyi gözlem altında tutulması gerekiyor" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:

-Karton kutu içindeki dördüz oğlaklardan görüntü

-Rana Otçu'nun oğlaklarını karton kutudan çıkartması

-Rana Otçu'nun oğlakları sevmesi

-Rana Otçu'nun oğlakları biberonla beslemesi

-Rana Otçu ile röp.

Haber - Kamera: Cavit AKGÜN - Kamera: Aykut KURT / MUĞLA,

===========================

Angelman sendromlu Melisa, artık yürümüyor adeta koşuyor

Antalya'da, 'Mutlu Kukla Sendromu' şeklinde tanımlanan 'Angelman Sendromu' hastası 29 aylık Melisa Atıcı, ilk kez adım atmanın coşkusunu yaşıyor. Hastalığı nedeniyle sürekli gülümseyen minik kız, 4 aylık tedavinin ardından koşarcasına yürümeye başladı. İkizi Nisa ile oyunlar oynayabilmenin sevincini yaşayan Melisa'nın artık hiç durmadan yürümek istediğini söyleyen anne Nilay Atıcı, "O artık yaramaz Melisa oldu" dedi.

2017 yılında doğan ikizleri Melisa ve Nisa'nın 18 aylık olana kadar bir sorun yaşamadıklarını belirten Nilay Atıcı (27), başlangıçta Melisa'nın ikizine göre farklılıkları olduğunu düşündüklerini söyledi. Nisa yürümeye başlamasına rağmen Melisa'nın yürüyememesi üzerine tedirgin olduklarını anlatan Nilay Atıcı, "Çevremizdeki herkes ikizler arasında böyle farklılıklar olabileceğini, ikizlerden birinin diğerine göre daha geç oturmasının, yürümesinin normal olduğunu söylüyordu ama biz tedirgin olduk" dedi.

Başvurdukları birkaç doktorun Melisa'daki farklılığı anlayamadığını kaydeden Nilay Atıcı, "Hastalığı teşhis edilemeyince Akdeniz Üniversitesi Hastanesi'ne başvurduk. Orada yapılan tetkikler sonucu karşımıza Angelman Sendromu çıktı. Melisa bu sendroma sahipti" dedi.

İlk kez duydukları hastalık karşısında eşi İsa Atıcı (34) ile çok üzüldüklerini belirten Nilay Atıcı, hastalıkla ilgili araştırma yapmaya başladıklarını anlattı. "Başlangıçta ne yapabileceğimizi, nereye başvurabileceğimizi düşündük" diyen Atıcı, öncelikli olarak geçen haziran ayında Melisa'nın fizik tedavisine başladıklarını söyledi. Kızının 4 aylık tedavi sonunda artık yürüyebildiğini kaydeden Atıcı, onu böyle görmekten çok mutlu olduğunu belirtti. Melisa'nın bir yandan fizik tedavisinin devam ettiğini söyleyen Nilay Atıcı, diğer yandan özel eğitimine başlandığını ifade etti.

'ARTIK YARAMAZ MELİSA OLDU'

Minik kızının yaklaşık 4 ay önce ilk adımını attığında çok sevindiklerini belirten Nilay Atıcı, "Tedaviden önce Melisa sadece emekleyebiliyordu. Bir yere tutunup ayağa kalksa da dengede duramıyordu. İlk adımını 12 Ekim'de attı. Şu an gayet güzel yürüyor. Tedavisine devam ediyoruz" diye konuştu. Yürümeyi keşfeden Melisa'nın artık sürekli bir yerlere gitmek istediğini belirten Atıcı, "Mesela bir mağazaya girdiğimizde sürekli reyonlara gitmek istiyor. Hiç durmuyor. Artık yaramaz bir Melisa oldu" dedi.

'İLK KEZ BÖYLE BİR VAKAYLA KARŞILAŞTIM'

Melisa'nın tedavisini gerçekleştiren Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Gülseren Sulu, minik kızın kendilerine getirildiğinde hiç yürüyemediğini söyledi. Bir hekim olarak Angelman sendromlu bir hasta ile ilk kez karşılaştığını belirten Dr. Sulu, bu hastaların yaşam boyu desteklenmesi gerektiğini vurguladı. Minik Melisa'nın yoğun fizik tedavi sürecinin ardından artık yürüdüğünü kaydeden Dr. Sulu, "Melisa neredeyse koşar halde. Melisa'ya destek verebildiğimiz için çok mutluyuz. Rehabilitasyonumuz devam ediyor" diye konuştu.

YÜZDE HEP GÜLEN BİR İFADE VAR

Dünyada ve Türkiye'de nadir görülen Angelman Sendromu'nun bulguları arasında yüzde sürekli bir gülümseme olduğunu belirten Dr. Gülseren Sulu, "Yüzde hep gülümseyen bir ifade olması çok sevimli" diye konuştu.

ANGELMAN SENDROMU

Angelman sendromu ilk olarak 1965 yılında İngiliz doktor Harry Angelman tarafından tanımlanmış nörogenetik bir bozukluk. 10-40 bin doğumda bir görülüyor. Anneden gelen kromozom 15'teki bir bozukluktan kaynaklandığı düşünülen hastalığın temel bulguları yürüyüş-koordinasyon bozukluğu, konuşma bozukluğu ve gülümseme. Bu nedenle hastalık 'Mutlu Kukla (Happy Puppet) Sendromu' olarak da biliniyor. Kesin bir tedavisi yok ve hayat boyu süren bir hastalık.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

--------------

Melisa ve Nisa'nın birlikte oynaması

Melisa'nın elinde oyuncağı ve yüzünde gülümsemesiyle annesine doğru yürümesi

Melisa'nın koşarcasına gülerek adımlar atması

Melisa'nın ikizi Nisa ile yan yana oturması

Anne Nilay Atıcı röp

Dr. Gülseren Sulu röp

Melisa'dan yakın plan detay görüntüler

HABER: Selma KUNAR- KAMERA: Mehmet KILIÇASLAN /ANTALYA,

=======================

Yüksekova'da baraj gölü dondu

HAKKARİ'de, hava sıcaklığının sıfırın altında 15 derece olduğu Yüksekova ilçesinde, Dilimli Barajı Gölü buz tuttu.

Hakkari ve çevresinde yaklaşık 1 aydır etkili olan yoğun kar yağışı, onlarca köy ve mezranın yolunun kapanmasına neden oldu. Bölgede soğuk hava, hayatı olumsuz etkiledi. Hava sıcaklığının sıfırın altında 15 derece olduğu Yüksekova merkeze yaklaşık 10 kilometre uzaklıktaki Dilimli Barajı Gölü de tamamen dondu. Baraj gölünün yüzeyindeki buz kalınlığı, 20 santimetreyi buldu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

---------------

-Dron ile havdan görüntüler

-Genel detaylar

Haber-Kamera: Yaşar KAPLAN/YUKSEKOVA, Hakkari

==========================

Prof. Dr. Alaeddinoğlu'ndan Van'daki rekor kar değerlendirmesi: Etkileri olacaktır

VAN'da, şubat ayından itibaren etkili olan ve rekor seviyelere ulaşan kar yağışının olumlu ve olumsuz etkilerini değerlendiren Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Faruk Alaeddinoğlu, böylesi bir yağışın, son 60 yıl içinde sadece 3 kez görüldüğünü, bahar ayları ile birlikte bunun etkilerini göreceklerini, sel ve taşkınların yaşanabileceğini söyledi.

Van ve çevresinde etkil olan kar yağışı hayatı olumsuz yönde etkiledi. Yerdeki kar kalınlığının merkezde 1 metreyi, yüksek kesimlerde ise yer yer 1.5 metreyi aşması, hem ulaşımı hem de eğitimi aksatırken, yetkililer, şubat ayı içinde gerçekleşen kar yağışının, son 26 yılın rekoru olduğunu belirtti. Rekor seviyedeki kar yağışı ile ilgili bilim insanları da değerlendirmelerde bulundu. Yoğun kar yağışının olumlu ve olumsuz etkileri konusunda açıklamalarda bulunan Van YYÜ Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Faruk Aaeddinoğlu, 2019 yılı aralık ayında 'Bölgede kuraklık tehlikesi var mı?' diye konuşmalar yapılırken 2020 yılında daha farklı bir tablo ortaya çıktığını anlattı.

'BÖYLESİ SON 60 YILDA 3 KEZ GÖRÜLDÜ'

Bölgeye 2020 yılı içinde çok ciddi yağış düştüğünü belirten Prof. Dr. Alaeddinoğlu, "Tabi kış olması nedeniyle bu yağışların tamamı kar şeklinde düştü. Merkezde kar kalınlığı 91 santimetre, yükseklerde, Karabet'te kar kalınlığı 2 metre 30 santimetre ölçüldü. Tabi bu kar hepimizi üzen sonuçlarda doğurdu. Bunlardan bir tanesi çığdır. Bir de havaların soğuk olması nedeniyle tipiye yakalanıp ölen göçmenler de var. Şu anda bölgenin tamamında benzer bir çığ riski var. Çığların yaşanıyor olması tabi ki doğal bir süreç. Ne zaman felaket oluyor tabi ki insanoğlu bu sürecin içine dahil olduğunda. Tabi bunun önüne geçile bilinir. Olası ihtimaller hesaplanır ve ona göre, tedbirler alınıp can ve mal kaybının da önüne geçilebilinir. Tabi dünyada bunun birçok örnekleri var" dedi.

SEL VE TAŞKINLAR OLABİLİR

Bölgeye bu yılın yağan karın çok önemli olduğunu ve 60 yıllık süreye bakıldığında 3'üncü en fazla yağışa denk geldiğini anlatan Prof. Dr. Alaeddinoğlu, şöyle konuştu:

"Bu yıl yağan kar yağışı muazzam bir karı ifade ediyor. Tabi ki bunun olası sonuçları olacaktır. Bunlardan biri çığ yani bölgede çığ olaylarının gerçekleşeceği anlamına geliyor. Aslında şu an biz konuşuyorken bile doğanın farklı yerlerinde çığ olayları oluyordur. Ama insan hayatını etkilemediği için felaket olmuyor. Tabi bu kar yağışının farklı türde olumlu ve olumsuz etkileri de olacak. Tabi bahar aylarıyla birlikte kar erimeye başlayınca akarsuların taşıyamayacağı kapasiteye varınca sel taşkın felaketlerine dönüşebilir. Eğer buharlaşmayla atmosfere karışırsa sorun olmayabilir de. Ama kar tam erime sürecinde yağışlar alırsa bu kez felaketin boyutu daha artabilir. 1939'dan 2018'a kadar ocak ve şubat aylarında ortalama yağış ne kadar diye baktığımda gördüğüm rakamlar hakikatten ilginç. Yaklaşık 80 yıllığın ortalamasına baktığımızda ocak ayı için 34,6, şubat ayı için de 33,5 milimetre. Yani ikisini toplasanız bile 78 milimetrelik bir yağışı işaret ediyor. Ama şu ana kadar düşen yağış, 158 milimetre. ve bundan sonra da çığ düşebilir. Diğeri de bahar aylarında karşılaşabileceğimiz sellerdir. Yani umarız olmaz ama bahar aylarında yağmur ile desteklenirse süreç ona doğru evrilecek. Bu nedenle şimdiden bahar aylarını da yönetebilmek adına bütün ihtimalleri masaya yatırmakta yarar var."

'GELECEKTE KURAKLIK SORUNU İÇİN ADIM ATILMASI LAZIM'

Kar yağışının sadece olumsuz etkilerinin olmadığını bölgenin içme suyu için olumlu etkilerinin de olduğunu belirten Prof. Dr. Alaeddinoğlu, "Burası kapalı bir havza. Kapalı bir havzanın en temel sorunlarından biri sudur. Kendi su ihtiyacını kendisinin karşılaması gerekiyor. Tabu bu kar yağışlarının tarım için olumlu etkileri var. Van Gölü Havzası Doğu Anadolu Bölgesi'ndeki diğer illere göre daha dezavantajlı. Çünkü gelecekte bir içme suyu sorunu yaşayabilir. Barajlar bunun önüne geçmek için bir fırsat. Van Gölü Havzası bunun için yeterli değil, yani yeteri kadar içme ve sulama suyu barajı maalesef yok. Dolayısıyla var olan bu yağışların barajlar aracılığıyla yıllık su ihtiyacını karşılamak için hem Van'ın hem de yakın bölgedeki diğer ilçelerin ihtiyaçlarını karşılayacak alt yapı çalışmalarının da bir an önce başlatılması lazım. Bugün için değil ama 10 yıl 20 yıl sonrayı düşünerek baraj yatırımı lazım. Yani bir baraj yatırımı 15- 20 yıllık süreci gerektiriyor. Kesinlikle bu yağışlara aldanılmaması gerekiyor. Van Gölü Havzası uzun vadede kuraklık sorunu var. Yetkililerin de karar vericilerinde özellikle bu noktada durmaları olabilecek alanlar tespit edilerek bence bu alanlara bir an önce barajların yapılarak içme ve kullanma suyunun şimdiden planlanması ve adımlar atılması gerekiyor" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

--------------------------------

-Prof. Dr. Alaeddinoğlu'nun açıklamaları

-Karla mücadeleden, kardan genel ve detaylar

Gülay KUYUCU-Orhan AŞAN/VAN,

=============================

Talep arttı, limon dalında 4 liraya yükseldi

TÜRKİYE'nin limon deposu olarak bilinen Mersin'in Erdemli ilçesinde, 2 ay önce dalında 2 liradan alıcı bulan limon fiyatları 4 liraya kadar yükseldi. Mersin Turunçgil Üreticileri Birliği (MERTUB) Başkanı Ahmet Dursen Şahin, "Fiyatların artmasının en büyük nedeni ise rekoltenin düşük olması. Artışlar aynı zamanda havaların soğuk gitmesi ile birlikte limon tüketiminin artmasından kaynaklanıyor" dedi.

Mersin Turunçgil Üreticileri Birliği (MERTUB) Başkanı Ahmet Dursen Şahin, ilçede limon hasadı yapılan bahçeleri gezerek incelemelerde bulundu. Türkiye'nin limon ihtiyacının karşılandığı Erdemli ilçesinde limon fiyatlarının çok iyi düzeyde ilerlediğini belirten Şahin, "Yaklaşık 2 ay önce dalında 2 liradan alıcı bulan limon, şuanda dalında 4 liraya alıcı bularak yüzde yüz bir artış yaşıyor. Limon fiyatlarının artmasının en büyük nedeni ise rekoltenin düşük olması ve havaların soğuk gitmesi ile birlikte limon tüketiminin artmasından kaynaklanıyor. Erdemli'de yılda 87 bin dekar alanda yaklaşık olarak 450 bin ton limon üretimi gerçekleşirken, bu yıl hava şartlarının değişken olması nedeniyle rekoltede yüzde 40 oranında bir düşüş meydana geldi" dedi

'ŞİFA KAYNAĞI LİMON'

Limonun artık bir çok alanda kullanılan bir ürün olduğunu kaydeden Şahin, "Limon artık ilaç niyetine tüketiliyor. Özellikle yurt dışından büyük talep geliyor. Rusya başta olmak üzere Ukrayna, Romanya ve Balkan ülkelerine limon ihracatı yapılıyor. Bu yıl limon üreticilerimizin yüzü güldü. İnşallah bundan sonraki dönemlerde de fiyatlar bu şekilde gider ve üretici sevinmeye devam eder." ifadelerini kullandı.

'TALEP ARTTI'

Erdemli'de paketleme tesisi sahibi limon üreticisi Erdoğan Yaşar ise, "Limon paketleme fabrikamızda işlenen limonlar hiç bekletilmeden tüketiciye ulaştırılmak üzere fabrikadan gönderiliyor. Özellikle son zamanlarda soğuk algınlığı hastalıkların artması ile birlikte yurt dışından da limon talebi arttı. İç piyasa dahil özellikle Rusya, Ukrayna gibi ülkelerden çok fazla limon talebi alıyoruz. Fabrikamızda günde 50-60 ton arası limon işlenip paketleniyor. Talebe yetişmek gerçekten çok zor oluyor. 2 ay önce dalında limonun fiyatı 2 liraya satılırken, şu anda 4 liradan alıyoruz. Hem üreticinin yüzü gülüyor hem de limon tüccarının yüzü gülüyor. Limonda bu yıl rekoltenin düşük alması da ilerleyen zamanlarda fiyatların daha da artması bekleniyor" dedi.

GÜNDE EN AZ BİR LİMON TÜKETİN

Erdemli Devlet Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzman Dr. Atıl Kalecik de, her insanın özellikle kış aylarında en az günde bir adet limon tüketmesinin sağlık açısından faydalı olacağını söyledi. Dr. Atıl Kalecik, "Bu günlerde özellikle solunum yolu enfeksiyonu çok sık görülmekte. Bu tür soğuk algınlığına karşı başta limon olmak üzere narenciye tüketimini arttırmamız gerekiyor. Limonun içeriğindeki B-C-A vitamini vücuttaki bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Bu vitaminler sayesinde enfeksiyona karşı önleyici bir rol oynuyor. Böylelikle enfeksiyonlara karşı önlem almış oluyoruz. Bu günlerde, özellikle soğuk havalarda vatandaşlarımızın bol bol limon yemelerini, suyunu içmelerini tavsiye ediyoruz. Soğuk algınlığına karşı bir kişinin günde en az bir adet limon tüketilmesini öneriyoruz" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:

-------------------------------

Limon hasadı yapılırken

Limonlar küfede görüntüsü

Limonlar küfe ile taşınırken

Kasalarda görüntüsü

Limon fabrikası görüntüsü

Muhabir anonsu

Mersin Turunçgil Üreticiler Birliği Başkanı Ahmet Dursen Şahin ile röportaj

Limonlar kasalanırken

Limon üreticisi ve Limon işleme fabrikası sahibi Erdoğan Yaşar ile röportaj

Erdemli Devlet Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzman Dr. Atıl Kalecik ile röportaj

Haber-Kamera: Mehmet DOĞANER / ERDEMLİ(Mersin),

=====================================


Kaynak: Demirören Haber Ajansı / Güncel

Türkiye İzmir Güncel Haberler

500
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title